Montessori Felsefesi
Montessori’nin eğitim anlayışı, çocuğa bakış açısı nedeniyle geleneksel eğitim sisteminden köklü biçimde ayrılır. Dr. Maria Montessori’ye göre çocuklar, yetişkinlerden tamamen farklı şekilde öğrenir, düşünür ve algılarlar.
Bu nedenle çocuğu, yetişkinin küçük bir kopyası gibi görüp ona göre eğitim vermek, yüzyıllardır süregelen bir yanlışı devam ettirmek anlamına gelir. Oysa çocukların kendilerine özgü ihtiyaçları vardır. Yetişkinin bu süreçte yapabileceği en değerli şey, çocuğun önündeki engelleri kaldırmak ve gelişimsel ihtiyaçlarını karşılamaktır.
Eğitimin amacı, çocuğun kendi kendini inşa ettiği bu özel dönemde, ona zengin ve destekleyici deneyimler sunmak olmalıdır.
Gelişim Süreçleri ve Casa dei Bambini
Montessori Yöntemi, çocuk gelişimini iki temel evreye ayırır:
1.0 – 6 yaş: Bu dönem için oluşturulan sınıflara “Casa dei Bambini” yani “Çocukların Yuvası” adı verilir. Bu sınıflarda çocuklar kendi bireysel öğrenme biçimlerine ve hızlarına göre gelişim gösterir.
2.6 – 12 yaş: Bu döneme Montessori, “Kozmik Eğitim” adını verir. Bu süreçte çocuk, dünyayı ve yaşamı bir bütün olarak anlamaya başlar. Gelişen zihinsel kapasitesiyle doğa, toplum ve evren arasındaki bağlantıları keşfeder.
İlk gelişim evresi, büyük ölçüde bireysel deneyimlere dayanır. Çünkü bu dönemde çocuk, beyninin ve kişiliğinin temel yapılarını inşa eder. Eğer bu dönemde çocuk, geleneksel eğitimde olduğu gibi öğretmen tarafından belirlenen içerik ve hız doğrultusunda yönlendirilirse gelişimi kısıtlanır.
Montessori Yöntemi, bu sınırlayıcı yapıların yerine çocuğun doğasına uygun, bireyselleştirilmiş ve destekleyici bir yaklaşım sunar. Geleneksel eğitimin aksine, Montessori yaklaşımı çocuğun tüm gelişim alanlarında olumlu etkiler yaratır. Yüz yılı aşkın süredir dünya çapında uygulanan bu yöntem, yetiştirdiği mezunlarla başarısını açıkça ortaya koymaktadır. (Bkz. Montessori Mezunları)
Özgürlük, Sorumluluk ve Bağımsızlık
Montessori Yöntemi’nin diğer tüm eğitim yaklaşımlarından en büyük farkı; çocuğun bağımsızlık ve özgürlük ihtiyacını, belirli sınırlar ve sorumluluklar çerçevesinde desteklemesidir.
Montessori’ye göre çocuklar, doğuştan itibaren kendine yetebilen bireyler olma arzusu taşırlar. Bu arzu, onları özgürlük ve bağımsızlığa yönlendirir. Ancak günümüzde hâkim olan çocuk yetiştirme anlayışları ve geleneksel eğitim sistemleri, çocuğa bu özgürlüğü vermek yerine onun adına kararlar alır ve hayatını yetişkinin denetimine bırakır.
Ne yazık ki bu yaklaşım, çocuğun yetişkinlikte ihtiyaç duyacağı temel becerileri geliştirmesini engeller.
İşte bu nedenle Montessori Yöntemi ile verilen eğitim, çocuğun sağlıklı gelişimi ve yaşam becerileri kazanması açısından son derece önemlidir.
Montessori Yöntemi’nin Temel Öngörüleri
Çocuk yetersiz bir birey değildir. Tüm canlılar gibi çocuk da doğuştan bağımsızlık arzusu taşır. Onun amacı, başkalarına ihtiyaç duymadan kendi ayakları üzerinde durabilmektir.
Çocuğa saygı göstermek gerekir. Aksi takdirde, ona seçim yapma fırsatı tanımadığımızda kişiliğini tanımakta zorlanır; gelişimi önünde bir engel haline geliriz. Bu sürecin sağlıklı ilerleyebilmesi için çocuğa rehberlik edebilen bilinçli bir yetişkin gereklidir.
Çocuk, öğrenme sürecini kendi gelişim ihtiyaçlarına uygun şekilde yönetme becerisine sahiptir.
Çocuklar, yetişkinlerden farklı biçimde öğrenir. Bilgiye ulaşma, kavrama ve anlamlandırma yolları kendine özgüdür.
Çocuğun gelişimi hakkındaki veriler, Montessori Yöntemi’ne uygun hazırlanmış bir çevreyle kurduğu ilişki üzerinden gözlemlenerek elde edilir. Öğretmen bu gözlemleri değerlendirir, çocuğun gelişimi bu verilere dayanarak takip edilir ve öğrenme süreci buna göre düzenlenir.
Gelişim sürecinde bazı dönemler vardır ki çocuk, belirli uyaranlara karşı daha hassastır. Bu duyarlılık dönemleri boyunca öğrenme süreci çok daha hızlı, yoğun ve kalıcı olur. Hayatın ilk altı yılında çocuk; dil, sosyal beceriler, duyuların geliştirilmesi ve sınıflama gibi alanlara karşı doğal bir ilgi duyar. Bu nedenle çocuğun çevresi, gelişimini destekleyecek şekilde özel olarak düzenlenmelidir.
Yaşamın ilk altı yılı, sonraki tüm yıllarla kıyaslanamayacak kadar değerlidir. Çocuk, yaşam boyu kullanacağı temel becerilerin büyük bir kısmını bu dönemde kazanır. En önemlisi, bilgiyi alma ve işleme kapasitesi bu evrede en yüksek seviyededir ve mutlaka etkili biçimde değerlendirilmelidir.
İlk altı yaşta çocuklara salt sözel bilgi sunmak yeterli değildir. Bu dönemde çocuklar, bilgiyi yaparak ve yaşayarak öğrenirler. Bu nedenle asıl mesele, öğrenme sürecinin çocuğa nasıl yaşatılacağıdır. Montessori materyalleri, bu süreci mümkün kılar; çünkü bilgi artık sadece sözel ya da soyut değil, çocuk tarafından doğrudan dokunulabilir ve deneyimlenebilir hale gelir.
Bağımsız sorun çözme becerilerinin gelişimi teşvik edilir. Montessori Yöntemi, çocukları kendi ayakları üzerinde durmaları için cesaretlendirir.
Montessori Yöntemi, çocuğun tüm potansiyelini en üst seviyede geliştirmeyi amaçlar. Bu doğrultuda, çocuğu soru soran, merak eden ve cevaplarını araştıran bir birey olarak yetiştirmeye çalışır. En önemli hedef, bireyin kendine yetebilmesidir.
Montessori Yöntemi, özünde; üreten, düşünen ve mutlu bireyler yetiştiren bir yaşam felsefesidir.
Montessori Yönteminde Hazırlanmış Mekan
Çocuğun gelişiminde ilk adımlar, önemli bir dönüm noktasıdır. Durağan hâlden hareket edebilen bir bireye dönüşmesi, onu hareket etmeye duyarlı bir döneme sokar. Montessori’ye göre çocuğun hareketleri rastlantısal değil, anlamlı ve amaçlıdır. Bu hareketlerin temel amacı, beden üzerinde denetim kurabilmektir. Bu denetim, zihin ve beden arasında kurulan çift yönlü bir etkileşimle gelişir. Bu nedenle çocuklar bir hedef doğrultusunda hareket ederler. Bu hedef, bağımsız ve kendi kendine yetebilen bir birey olmaktır. Montessori Yöntemi’nde çocuğun hareketleri “iş” ya da “çalışma” olarak tanımlanır.
Erken çocukluk döneminde, çocuk henüz temel kavramlara sahip değildir. Uzay ve zaman gibi soyut kavramlar doğuştan bilinmez; deneyim yoluyla öğrenilir. Uzay kavramı, bedenin mekân içinde aktif hareketiyle; zaman ise değişimin gözlemlenmesi ve ölçülmesiyle kazanılır. Ayrıca sınıflandırma, sıralama, nitelik ve nicelik gibi temel bilişsel beceriler de ancak yaşantı yoluyla gelişebilir.
Bu nedenle, bilgi edinimi çocuğun içinde bulunduğu fiziksel çevreyi doğrudan deneyimlemesiyle mümkün olur. Ancak bu şekilde beyin gelişebilir ve öğrenmenin ön koşulları sağlanabilir.
Hazırlanmış Mekânın Özellikleri
Montessori ortamı, çocuğun boyutlarına göre özenle tasarlanır. Böylelikle çocuk, çevresinde tam anlamıyla özgürce hareket edebilir, mekânı kendi iradesiyle kullanabilir ve değiştirebilir. Bu da çocuğa kendi kendine yeterli olduğu hissini kazandırır. Yardıma ihtiyaç duymadan çevresini kullanabilen çocuk, gelişim potansiyelini en üst düzeyde gerçekleştirebilir. Mekânın onun fiziksel özelliklerine göre hazırlanmış olması, çocuğa “burası bana ait” duygusunu verir. Çocuğun beden ve zihin gelişimi, bu hareket özgürlüğü içinde desteklenir.
Mekândaki Düzenin Anlamı
Montessori Yöntemi’nde düzen, yetişkinlerinkinden farklı biçimde ele alınır. Yetişkin için düzen, genellikle “derli toplu” olmak anlamına gelirken; çocuk için düzen, nesnelerin birbirleriyle ilişkisine dayanır. Çocuklar, bir nesnenin işlevini ancak bir bütünün parçası olarak anlamlandırabilirler. Örneğin, sadece yere bırakılmış bir çatal çocuğa bir anlam ifade etmez; ancak düzenli bir masada tabağın yanında duran bir çatal, işlevini açık bir biçimde gösterir.
Bir Montessori sınıfında tüm materyaller, belirli bir düzene göre yerleştirilir. Her araç, çevresindeki diğer araçlarla işlevsel bir bütünlük içindedir. Örneğin, yazma ve okuma materyalleri bir arada, anlamlı bir şekilde konumlandırılmıştır. Ayrıca bu materyallerin yerleri sabittir. Böylece çocuklar çalışmak istedikleri aracı her zaman aynı yerden alır ve işi bitince yine aynı yere yerleştirir. Bu sabit düzen, çocuğun aynı etkinliği defalarca yaparak becerilerini geliştirmesine olanak tanır. Bu tekrar sayesinde çocuklar ustalaşır.
Dünyayı anlamaya çalıştıkları bu ilk dönemde çocuklar, fiziksel olarak düzenli ve güvenli bir çevrede olduklarını hissettiklerinde kendilerini huzurlu hissederler. Montessori okullarında, çocuğun kendini güvende hissetmesi için bu çevresel düzenleme titizlikle sağlanır.
Sonuç olarak, çocukların içinde bulundukları çevre “yaşayan bir yapı” olmalıdır. Bu çevre, yüksek bir bilinçle düşünülmüş, eğitilmiş yetişkinler tarafından dikkatle planlanmalı ve düzenlenmelidir.
Montessori Yöntemi’nde eğitim ortamı, çocuğun gelişimini en üst düzeyde desteklemek amacıyla altı temel unsurdan oluşur:
1. Özgürlük
Gelişimin ilk aşamalarında çocuk, ihtiyacı olan bilgiyi seçebilme becerisine sahiptir. Bu nedenle, çocuk belirlenmiş kurallar dâhilinde özgür bırakılmalıdır. Montessori sınıfında özgürlük; kendi öğrenmesini yönlendirme, karar verme ve bireysel ilgi alanlarına göre ilerleyebilme hakkı anlamına gelir.
2. Yapı ve Düzen
Çocuğun her gün aynı düzene sahip bir mekânda bulunması, onun uzay ve zaman kavramlarını geliştirmesi açısından temel bir unsurdur. Bu nedenle, her Montessori materyali belli bir düzen içinde yerleştirilir ve sunulur.
Sınıflarda her materyalden yalnızca bir adet bulunur. Bu, çocuğa hem sınırlarını hem de toplumsal kuralları öğretir. Sıra beklemeyi öğrenir, çalışmak istediği materyale ulaşmak için çözüm üretmeyi ya da beklerken kendini denetlemeyi öğrenir. Böylece çocuklar, içine doğdukları aşırı çeşitliliği düzenli olarak algılamaya başlarlar.
3. Gerçekçilik ve Doğa
Sınıflarda bulunan günlük yaşam materyalleri, gerçek yaşamdakilere uygun şekilde tasarlanmıştır. Kırılabilir cam ya da seramik araçlar ve akan bir lavabo gibi örnekler sayesinde çocuklar, nesnelerin doğası hakkında doğru bilgi edinir. (Örneğin; seramik yere düşünce kırılır, plastik kırılmaz.)
Ayrıca sınıf içindeki ve bahçedeki hayvanların ve bitkilerin bakımı çocuklara aittir. Bu sayede çocuklar, canlı ve cansız varlıklar arasındaki farkı öğrenir; doğanın işleyişine dair doğrudan deneyim kazanırlar.
4. Güzellik
Montessori sınıfında güzellik, sadelikten doğar. Karmaşadan uzak, sade ama estetik olarak özenle hazırlanmış bir ortam, çocuğun dikkatini odaklamasına ve içsel dinginliğini korumasına yardımcı olur.
5. Ortamın Amacı
Sınıf ortamı her zaman “amaçlılık” ve “üretkenlik” hissi uyandırmalıdır. Ortam, çocukta yaptığı işin anlamlı ve değerli olduğu duygusunu besler. Böyle bir atmosfer, hem motivasyonu artırır hem de sorumluluk bilincini geliştirir.
6. Montessori Araçları
Montessori materyalleri, çocuğun dikkatini yoğunlaştırabileceği şekilde özel olarak tasarlanmıştır. Her araç, tek bir kavramı somutlaştırmak amacıyla hazırlanmıştır. Materyaller sınıf içinde kendi alanları içinde, belirli bir mantıksal sırayla yerleştirilir. Bu düzen, çocuğun materyalleri keşfetmesini ve onları kendi öğrenme sürecinde aktif biçimde kullanmasını sağlar.
Montessori Araçları
Duyu Araçları
Montessori araçları arasında en tanınmış olanı Pembe Kuledir. Çocuklar eğitime genellikle Pembe Kule ile başlarlar. Bu araç, çocukların boyut algısını geliştirmeye ve boyutlardaki değişikliklere göre sıralama yapmayı öğrenmelerine yardımcı olur. Boyut algısı çocuklarda doğuştan tam olarak gelişmemiştir; bu beceri özellikle ilk altı yıl içinde gelişir ve uygun çalışmalarla zenginleşir. Mimarlar, mühendisler, ressamlar ve heykeltıraşlar gibi yaratıcı kişiler, tasarladıkları soyut ürünlerin üç boyutlu modellerini zihinsel olarak canlandırabilirler. Soyut düşünme becerisindeki ilerleme, kişinin başarısıyla doğrudan ilişkilendirilir ve insan zekasının en ayırt edici özelliklerinden biridir.
Montessori Yöntemi’nde Duyu Araçları, özellikle boyut algısını geliştirmek üzere çok hassas şekilde tasarlanmıştır. Örneğin:
• Renkli Silindirler’de çap ve boy uzunlukları orantılı olarak değişir.
• Mavi silindirlerde çap sabitken, boy kısalır.
• Kırmızı silindirlerde ters orantı vardır; çap küçülürken boy uzar.
• Sarı silindirlerde ise doğru orantı kullanılır; hem çap hem boy küçülür.
Çocuk bu farklılıkları araçla çalışırken hem elleriyle hem gözleriyle algılar. Montessori, ellerin öğrenmede oynadığı kritik rolü, bugünün bilim insanlarından yaklaşık yüz yıl önce fark etmişti. Ona göre, “Çocuğun eline koyamadığınız bir şeyi aklına koyamazsınız.” Montessori araçları, çocuğun bilgiyi somut olarak deneyimlemesini sağlar.
Çağımızın ünlü mimar ve ressamlarından Friedensreich Hundertwasser, 1936-1937 yıllarında Viyana’daki bir Montessori okuluna gitmiş ve yıllar sonra renk seçimlerinde Montessori araçlarının kendisi üzerinde büyük etkisi olduğunu belirtmiştir.
Günlük Hayat Araçları
Günlük hayat uygulamaları, Montessori sınıflarında yeni başlayan çocuklara sunulan ilk çalışmalardır. Her bir araç, çocukların dikkat sürelerini artırmanın yanı sıra el-göz koordinasyonunu geliştirmeyi amaçlar.
Örneğin, düğme dikmek ilk bakışta kolay bir iş gibi görünse de, düğmeyi sabit tutmak ve iğneyi düğmenin deliğinden geçirmek çocuk için zorlu bir beceridir. Henüz gelişmekte olan ince motor kasları bu tür aktivitelerle güçlenir.
Montessori sınıfındaki çocuklara baktığınızda, dikkatlerini ne kadar yoğun bir şekilde çalışmaya verdiklerini görebilirsiniz. Dikkati öz iradeyle belli bir noktaya odaklayabilmek, yavaş yavaş gelişen ve ancak düzenli uğraşlarla güçlendirilebilen bir beceridir. Bu da Montessori Yöntemi’nin temel taşlarından biridir ve başarısının önemli göstergelerinden biridir.
Arkadaşına masa hazırlamak ve misafir ağırlamak, günlük hayat etkinlikleri arasında çocukların en çok sevdiği uygulamalardandır. Masa düzeni ve misafirperverlik, sosyal yaşamın temel becerileridir. Örneğin, misafire “Kaç bisküvi almak istersiniz?” diye sorabilmek ya da karşılıklı süt içerken sohbet başlatmak gibi davranışlar, çocukların sosyal iletişim becerilerinin gelişmesinde önemlidir.
Ne yazık ki, birçok çocuk bu tür sosyal becerileri deneyimleyebilecekleri ortamlardan yoksun büyümektedir. Hangi üniversiteden mezun olurlarsa olsunlar, asıl önemli olanın iletişim becerileri olduğu unutulmamalıdır. Ken Asch’in makalesinde de belirtildiği gibi, Montessori eğitimi çocukları okul öncesi dönemde sofrada birbirleriyle sohbet etmeye teşvik eder ve böylece tercih edilen sosyal davranışların gelişimini destekler.
Matematik Araçları
“Sayılar, insanların üretmiş olduğu soyut araçlardır.”
Bu tanımla ilk kez karşılaştığınızda aklınız karışabilir; bu çok doğal bir durumdur. Piaget, insan zihninin yedi yaşından önce soyut kavramları algılayamayacağını söylerken, Montessori dilin de soyut olmasına rağmen, hayatın ilk yılında çocuğun dil bilgisi, sözcüklerin doğru telaffuzu ve sözcük haznesi açısından inanılmaz ilerlemeler kaydedebileceğine dikkat çeker. Bu öngörü sayesinde Maria Montessori, çağdaşı Piaget’den ayrılır ve iki yaşından itibaren çocuklara sayıları öğretebilecek araçlar tasarlar.
Öğrenmek, bir yapı inşa etmeye benzer. Her yeni konu, kendisinden önce gelen bilgileri temel alarak çocuğun bildikleriyle bütünleşmeli ve kendisinden sonra gelecek konular için de sağlam bir zemin oluşturmalıdır. Montessori Eğitimi, çocuğun tüm gelişim alanlarında uyumlu yapılar inşa edecek şekilde hazırlanmıştır.
Örneğin, 10’a kadar sayıları öğrenen çocuklar, 10–19 Sequin Tablası ile onluk sisteme ilk girişlerini yapar. Ardından 10–90 ve 11–99 Sequin Tablalarıyla devam ederek 100’e kadar sayıları öğrenirler. Çocuğun 100’e kadar sayabilmesi, sayıları tam anlamıyla öğrendiği anlamına gelmez; ancak miktar değeri ve sembolleri kavradığında sayıları anlayabildiği söylenebilir. Sayı kavramının gelişmesi zaman alır ve iki yaşından dört yaşına kadar olan çocuklar 100’e kadar sayıları öğrenebilirler.
Fotoğrafta 5256 sayısını hem miktar olarak oluşturmuş hem de kartlarla yazıp okumuş bir çocuk görülmektedir. Montessori araçlarıyla çalışmak geleneksel ders çalışmaya benzemez; çocuklar isteyerek, keyifle çalışırlar. Çalışmak ve başarmak, çocuklar için büyük bir mutluluktur.
Okur Yazarlık Araçları
Çocuğun ilk altı yıl içinde okuma ve yazma araçlarıyla tanışması, gelecekteki okur-yazarlık becerileri açısından çok önemlidir. Maria Montessori, çocuğun soyut kavramları anlama ve kullanma becerisi konusunda çağdaşlarından farklı düşünür. Montessori’ye katılmayan eğitimciler ve psikologlar olsa da, çocukların gelişimini bekletmenin hiçbir olumlu katkısı yoktur.
Montessori araçları, çocuğun kendi hızında ve rahatlıkla ilerleyebileceği şekilde tasarlanmıştır; asla acele ettirilmez ve başka kimsenin müdahalesine açık değildir. Çocuk, aracıyla çalışırken kendisi için yepyeni bir deneyim yaşar. Fotoğraftaki beş yaşındaki çocuk, Metal Kalıplarla çalışırken kalem tutmayı ve kurallı çizgiler çizerek yazma becerisini geliştirir. Yazı araçlarıyla tanışma genellikle serbest çalışmalarla başlar.
Yazı yazma sırasında el kaslarının yeterince gelişmiş olması gerekirken, okuma için kasların gelişmesini beklemek gerekmez. Okuma, belli seslere ait sembollerin tekrar tekrar seslendirilmesidir; anlamak ise okumanın daha ileri bir aşamasıdır.
Çocuklar, elleriyle yazmaya başlamadan önce Montessori’nin tasarladığı Hareketli Alfabe Kutusu ile yazmaya ve okumaya başlayabilirler. Okur yazarlığa karşı olumlu tutum geliştirebilmeleri için ilk deneyimlerin olumlu olması şarttır. Hiçbir hazırlık olmadan ilkokula başlayan çocuklara okur yazarlık bilgileri bir anda yüklenirse, bu çocuklar için olumsuz bir deneyim olur. Okul hayatı, kaldırması zor bir yük haline gelir. Oysa Montessori’de çocukların doğru biçimde okur yazarlıkla tanışması, hayatları için çok değerli bir aşamadır. Montessori araçları 4,5 yaş gibi erken dönemler için bile uygundur.
Elle yazmaya geçiş, el kaslarının yeterli gelişim göstermesinden sonra gerçekleşir. Kısa sözcükler seçilir ve bu sözcüklere ait resim kartlarıyla desteklenir; böylece çocuk yazılı kısmı tanımaya başlar ve kısmen okuma becerisi kazanır.
Her çocuğun bir yazı defteri olur. Defterde çizgi çalışmalarıyla başlayan süreç, kısa sözcüklerin yazımı, cümle kurma ve kısa yazılı anlatımlara doğru ilerler. Defterin satırları doldukça, çocuğun kendine güveni artar.
Bu güvenle okula başlayan çocuklar genellikle yaşıtlarından bir adım önde olur; okul hayatı onların omuzlarına ağır bir yük olarak çökmek yerine, “Yapabilirim” gücüyle ilerlerler.
Okuma köşelerinde çocukların kolayca ulaşabileceği kitaplar bulunur ve çocuklar yan yana oturup kitap okurlar. Kitaplara duyulan sevgi, Montessori sınıflarında hep canlıdır.
Kültür
Kültür araçları, dünyayı ve dünyadaki canlı çeşitliliğini tanıtmayı amaçlar ve Montessori sınıfının en önemli bölümlerinden biridir. Çocuk burada farklı kültürleri, tarihin çeşitli dönemlerinde kurulmuş uygarlıkları, sorumluluğumuzdaki canlıları ve korumamız gereken doğayı öğrenir.
Coğrafya, tarih ve biyoloji bilgileri, çocuğun çevresine dair algısını geliştirir. Bu bilgiler zorlanmadan alınırsa, çocuk sadece kendisini değil tüm canlıları düşünerek kişisel dünya kavramını oluşturur.
Sanat, Montessori felsefesinde kültürün ayrılmaz bir parçasıdır. Sanat, insanın kendini özgün ve içten bir dille ifade etmesidir. Montessori sınıfındaki sanat merkezi, çocuklara farklı sanat alanlarını ve sanat dilini öğretmeyi amaçlar. Önemli olan ortaya çıkan ürün değil, sanat deneyimidir. Çocuk, bu deneyimi özgürce yaşayarak kendini ifade etmeye teşvik edilir. Bu süreçte renk, biçim ve matematiğin önemli kavramlarından biri olan desenler arası ilişkiler de işlenir.
Ayrıca çocuklar farklı kültürlerin sanat eserleri ve sanatçılarıyla tanıştırılır, böylece dünyayı yorumlama konusunda geniş bir bakış açısı kazanırlar. Erken yaşta sanatla tanışan çocukların güzellik algısı gelişir, ince zevkler kazanırlar.
Montessori Araçlarının Özellikleri
Her araç kümesi, sadece bir kavramı sunar; böylece dikkat dağıtıcı diğer uyaranlardan ayrılır ve odaklanma sağlanır.
Araçlar, kavramın en fazla ve en az değerlerini gösterecek şekilde hazırlanır (örneğin uzun-kısa, büyük-küçük gibi). Göreceli kavramların öğrenilmesi bu şekilde mümkün olur.
Araçlar basitten karmaşığa, soyuttan somuta doğru değil, basitten karmaşığa ve soyuta doğru sıralı olarak sunulur.
Her araç, kendisinden sonra gelen ileri kavramlar için alt yapı oluşturur.
En önemli özelliklerinden biri, araçların hata denetim mekanizmasına sahip olmasıdır. Bu sayede çocuk, yetişkin yardımına ihtiyaç duymadan kendi hatasını görebilir ve kendisi öğrenir.
Montessori Eğitiminde Sunum Nasıl Yapılır?
Montessori araçları, çocuğun hazır olduğu zamanda öğretmen ya da diğer çocuklar tarafından tanıtılır. Böylece çocuk, aracın amaçlanan çalışma biçimini görmüş olur. Her çalışma, çocuğu daha ileri bir bilişsel seviyeye taşımak üzere tasarlanmıştır. Araçlar, müfredat boyunca birbirini takip eder; her araç bir öncekine göre daha karmaşık ve zordur. Bu yapısal bütünlük, çocuğun bilgisini temelden inşa etmesini sağlar.
Geleneksel eğitimde öğrenilecek konu belli bir zaman diliminde sunulur ve sonra geçilir. Ancak her çocuğun öğrenme biçimi ve tekrar ihtiyacı farklıdır. Montessori yönteminde çocuk kendi çalışma hızını belirler ve kendi öğrenme deneyiminin yöneticisi olur. Bu, kazanılması gereken önemli bir yetenektir.
Montessori araçlarıyla çalışan çocuklar, somut nesneler ve duyularını kullanarak öğrenmeye başlar; soyut düşünme becerilerini geliştirir ve yazma, okuma, matematik ve sosyal bilimlerde ilerleyerek, çalışmayı ve öğrenmeyi seven bireyler haline gelirler.
Montessori Okulunda Bir Gün
Geleneksel eğitim sistemlerinde haftalık ders çizelgeleri hazırlanırken her yaş grubu ayrı sınıflarda değerlendirilir ve her sınıf kendi alanında, sabah saatlerinden gün sonuna kadar kalır. Oysa Montessori anlayışına göre, çocukların gün boyunca okulun farklı alanlarını keşfetmeleri ve kullanmaları esastır. Bu yaklaşım, çocuğun fiziksel, bilişsel ve sosyal gelişimini destekleyecek şekilde zenginleştirilmiş bir eğitim ortamı sunar.
Sihirli Bahçe Montessori Okulu’nun önemli farklarından biri, haftalık programın çocukların tüm okul alanlarını aktif biçimde kullanmalarını sağlayacak biçimde yapılandırılmış olmasıdır. Montessori’nin ilk okulu olan Casa dei Bambini’de, tüm etkinlikler (çalışma, yemek, dinlenme) tek bir büyük salonda gerçekleştirilmekteydi. Günümüzde ise okul yerleşimleri çok daha farklı ve gelişkindir. Çocukların gelişimlerini desteklemek amacıyla sanat, müzik, beden eğitimi, yabancı dil, drama gibi yandal dersleri de Montessori çalışmalarıyla uyum içinde yürütülebilmektedir.
Bu gelişmelere bağlı olarak, bizler de daha etkili bir haftalık program hazırlamak adına altı yıldır özel bir düzenleme uygulamaktayız. Bu sisteme göre, çocuklar tüm günlerini yalnızca Montessori materyallerinin bulunduğu sınıfta geçirmezler. Günleri, Montessori araçlarıyla bireysel çalışma saatleri dışında çeşitli yandal etkinlikleriyle zenginleştirilmiştir. Örneğin; müzik, beden eğitimi, İngilizce, bilimsel keşif atölyeleri, açık hava oyunları, bahçe bakımı, evcilik, yapı oyuncaklarıyla üretim gibi çok yönlü etkinlikler haftalık plan içerisinde yer alır.
Montessori Eğitim Danışmanlığı kapsamında, her okulun yaş grupları ve sınıf sayılarına uygun şekilde bireysel programlar hazırlanır. Bu doğrultuda okulun her alanında Montessori materyallerinin bulunması gerekmez. Örneğin, bir sınıf sabah saatlerinde kesintisiz Montessori çalışma süresini tamamlarken, başka bir sınıf aynı anda müzik veya sanat dersi alabilir, bahçede etkinlik yapabilir. Sabah ve öğleden sonra saatleri okul genelinde dengeli bir biçimde paylaştırılarak hem Montessori yönteminde süreklilik sağlanır hem de çocukların farklı gelişim alanlarında deneyim kazanmaları desteklenir.
Bu yaklaşım, okulun fiziksel alanlarının en verimli şekilde kullanılmasını sağlarken, hiçbir çocuğun okul içindeki herhangi bir etkinlikten mahrum kalmamasını garanti eder.
Çocuğun İlerlemesini Değerlendirmek
Montessori yaklaşımı, çocuğun gelişimini ve öğrenme sürecini değerlendirirken, geleneksel yöntemlerin kullandığı test, puan ve karne sistemlerinden farklı bir yol izler. Geleneksel sistemlerde notlarla yapılan değerlendirme, öğrenmeyi yalnızca sınav sonuçlarına indirger ve çocuklar arasında rekabete dayalı, baskı yaratan bir ortam oluşturur. Oysa Montessori felsefesinde esas amaç, öğrenmenin kendisidir: gelişmek, keşfetmek ve ilerlemektir.
Montessori Yöntemi’nde değerlendirme; çocuğun Montessori materyalleriyle çalışmaları sırasında yapılan detaylı ve sürekli gözlemler yoluyla gerçekleşir. Özellikle hayatın ilk altı yılında, çocuğun gelişimini geleneksel yöntemlerle (testler, standart değerlendirme formlarıyla) ölçmek yanıltıcı olabilir; çünkü bu testler bireysel farklılıkları yeterince yansıtmaz ve genellemelere dayanır.
Bu nedenle Montessori sınıflarında öğretmen, çocuğun yalnızca materyallerle olan etkileşimini değil; beden eğitimi sırasında sergilediği hareketleri, oyun oynarken kurduğu sosyal ilişkileri, arkadaşlarıyla olan etkileşimini, hatta dikkat ve özdenetim becerilerini de gözlemler. Tüm bu gözlemler Montessori ilkelerine ve gelişim psikolojisi verilerine göre değerlendirilir.
Montessori sisteminde değerlendirme; sayılarla ifade edilen bir karne yerine, çocuğun gelişim alanlarını kapsayan yazılı gözlem formları ve öğretmen notlarıyla gerçekleştirilir. Bu değerlendirmelerde çocuğun güçlü yanları, gelişime açık alanları ve bireysel ilerleyişine dair öneriler yer alır. Bu sayede çocuğun öğrenme süreci daha bütüncül, anlamlı ve kişiselleştirilmiş bir şekilde takip edilir.